Bizimle iletişime geçin Email: info@conthealthme.com

Ebeveyn

Çocukluğa Yeniden Bakış Çalıştayı

Yayınlandı:

, Tarih:

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, İstanbul’da düzenlenen “Çocukluğa Yeniden Bakış Çalıştayı”nda, çocukların hatırı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla bir araya geldiklerini söyledi.Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ister sosyolojik, ister antropolojik, ister biyolojik açıdan olsun çocukluk ve çocuk kavramının savrukluk içinde olduğunu, ortak bir çocuk kavramı bulunmadığını ifade ederek,  insanın ontolojisinden yola çıkan çocuk ve çocukluk kavramının yerini daha ziyade güncel, popüler olan, piyasa ekonomisi içerisinde değerlendirilen ve daha çok haz merkezli bir bakış açısının yer aldığını dile getirdi. Selçuk, çocuk kavramı konusundaki algının toplumdaki karşılığına bakıldığında çocukluğun ve çocuğun ayrıldığını, bunların ne demek olduğu konusunda belirli bir disiplinde derinlemesine çalışmaların çok da fazla yapılmadığını vurguladı.İnsanların çocuklarını çok sevdikleri ama çocuk sevip sevmedikleri konusunda bir ayrımsama olduğunu belirten Selçuk, şöyle devam etti: “Eğer biz çocuklarımızın bugünkü dünya içerinde bir tüketim öznesi, hatta bir tüketim nesnesi haline gelmesinin farkındaysak ve bunun oluşturduğu atmosferin ne kadar toksik olduğunun bilincindeysek, Türkiye´de çocuk kavramını yeniden ele almak ve bunu belirli bir disiplin üzerinden değil de disiplinler arası, hatta transdisipliner bir bakış açısıyla ontolojik, epistemolojik bir etik çerçeve kurarak yapma ihtiyacımız var. Türkiye´de anne babaların gerek şehirleşme, gerek göç, gerek nüfus eğilimleri açısından bakıldığında çocuk kavramını anlamakta ve algılamakta zorlandıklarını fark ediyoruz. Artık tüketimin nesnesi haline gelen öznelerin, kendilikleriyle ilgili de birtakım çıkmazları olduğunu fark ediyoruz. Eskiden yaşlı olurdu, ergenler ergen olurdu, çocuklar da çocuk olurdu. Çeşitli profil fotoğraflarına, günlük yaşamdaki giysilere, beğenilere baktığımızda yaşlılar yaşlı gibi davranmamaya çalışıyor, çocuklar çocuk gibi davranmamaya çalışıyor, ergenler farklı olmaya çalışıyor. İşin doğal seyrinden söz etmiyorum, manipülasyondan söz ediyorum. Bugünkü bebeklerin bir kaç sene sonra neyi tüketeceği, neyi beğeneceği, neyi giyeceği, neyi yiyeceği ticari olarak çalışılıyor. 5-6 sene sonra ergenlerin neyi tüketeceği konusunda da çalışmalar yapılıyor. Elbette kuşaklar arası farkların olması oldukça güzel, tabii bir şey. Ama bunun manipüle edilmesinde sıkıntı var. O yüzden çocuk kavramı konusunda hepimizin yeniden kendi branşları üzerinden bir yorumsama yapması, yeni bir tarif ortaya koyması ve bunu başka disiplinlerle de ilişkilendirmesini çok önemsiyoruz.”“Çocukla ilgili yeni bir tanıma ihtiyaç var” Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, disiplinlerden ya da literatürden giderek tarif yapmanın çocuğa haksızlık olacağını dile getirerek, çocuğa çocuktan gidilerek disiplinlerden yararlanılan bir yol haritası düşünülebileceğini anlattı. Çocukla ilgili bakış açısının yeniden bir tanım çerçevesine oturtulması gerektiğini belirten Selçuk, çocukların içinde bulunduğu durum ve onları nasıl bir geleceğin beklediği konusunda hem küresel hem de ulusal düzeyde bir çalışma ortaya konulması açısından bu çalıştayın bir başlangıç olduğunu dile getirdi. “Türkiye´de çocukluk konusundaki yüksek lisans ve doktora tezlerinin artması, bu konudaki araştırmaların desteklenmesi ve Türkiye´nin kendi çocuk ve çocukluk sosyolojisini, antropolojisini yapması konusunda ciddi bir birikime, enerjiye ihtiyaç var.” diyen Selçuk, bu kapsamda çalıştayın önemli olduğunu vurguladı. Selçuk, kadın ve erkeğin, anne ve babaların çocuk ne demek konusunda ayrıntılı bir izaha ihtiyacı olduğunu belirterek, bilgiyle ilişkinin bir kova suyu çocuğa dökmek olarak görüldüğünü, oysa çocuğun bilgiyi, yudum yudum suyu içip hücrelerine intikal ettirir gibi içselleştirmesi gerektiğini anlattı.Bilgiyi çocuğa bir kovayla vermenin sadece propaganda, sloganlardan ibaret bir yaklaşım olabileceğini belirten Selçuk, “Çocuğa karşı yaptığımız iş ve işlemleri gözden geçirmek için referans çerçevesine ihtiyacımız var. Çocuk ne demek, yetişkin ne demek, bunların sınırlarının zorlandığını görüyoruz. Bu sınırları zorlamamak için öncelikle bizim bir referans çerçevesi oluşturmamız gerekiyor. Bu çok da kolay bir şey değil. Belki bin yıllık bir çerçeveyi alıp onun etrafında dolanıp yeniden bir atmosfer oluşturmaya ihtiyacımız var. Bu adımla beraber bunu yapıp, Türkiye´nin birikimini devreye sokabilirsek eminim çocuk ve çocukluk kavramı konusunda toplumumuzda daha belirgin bir unsur olabilir.” diye konuştu.Eskiden çocuğun emanet olarak ifade edildiğini dile getiren Selçuk, “Şu anda çocuk nedir denildiğinde insanların bütün hayatlarını adayabildikleri, ya da bir çocuğun gözüne beş çocukluk bakılabilen, ilgi zehirlenmesine doğru gidebilen, saygı ve sevginin sınırlarının aşılması söz konusu olabilen durumlardan söz ediyoruz. Bunları ister çocuğun beslenmesiyle, ister sağlığıyla ilgili olsun hepsinde ayrıştırıp çözümleyip, yeniden bir entegrasyona tabi tutup bir tertip ve terkip içerisinde ele alma ihtiyacımız var.” dedi.Selçuk, bu meselenin uzun soluklu bir iş olduğunu ifade ederek, “Toplumda çocuk algısı, çocuğun anlamı ve çocukla ilişkimiz üzerinden yeni bir referans çerçevesi kurabiliriz belki. Birçok kurum bunlarla ilgili çalışıyor fakat genelde disiplin odaklı ya da kişilerin kendi öz geçmişiyle sınırlı yapılıyor. Bunu Türkiye´nin birikimini bir araya getirip de ortak bir düşünce alanı oluşturabilirsek sanki daha başarılı olabilirmiş gibi geliyor.” şeklinde konuştu.Çocuğun yetiştiği aile ortamı ile sınıfının önemiÇocuk ve ergen psikoloğu Doğan Cüceloğlu da, çocuğun potansiyelinin sınırının bilinmediğini ifade ederek, farkına varılmayan bu potansiyelin kolayca yok olabildiğini söyledi. Çocuğun içinde yetiştiği aile ortamı ile eğitildiği sınıf ortamının Türkiye´nin geleceği için çok önemli olduğunu vurgulayan Cüceloğlu, şöyle devam etti: “Bu ortamlardaki bilgiden çok daha önemli bir şey var. Bu ortamlarda yaşayan değerler var. Yaşayan değerler, konuşulan, bilinen değerlerden farklı. ´Mış´ gibi değerlerle uygar bir toplum oluşturamayız. Ailede hangi değerlerin yaşadığı meselesini çok önemsememiz lazım. Çocuk bir değer mi, çocuğun potansiyeli bir değer mi? Annelik, babalık yapmak ile anne ve baba olmak arasındaki farkı biliyor muyuz? Çocuğun merak etmesi mi, yoksa bilmesi mi bir değer? Öğretmenlik yapmakla, öğretmen olma arasındaki farkı biliyor muyuz? Biz çocuklarımızı hayatta kalmak üzere mi yetiştirmeye çalışıyoruz, yoksa hayatını anlamlı, coşkulu, güçlü bir şekilde yaşamak üzere mi yetiştirmeye çalışıyoruz?”Çocuklarla ilgili çalışmalar yürüten psikolog, eğitimci, sosyolog, adli tıp uzmanı, iletişimci, antropolog ve hukukçu gibi farklı alanlardan uzmanların katıldığı çalıştay, basına kapalı olarak gerçekleşiyor.Kaynak: http://www.meb.gov.tr/cocukluga-yeniden-bakis-calistayi/haber/18504/tr

Eğitimden Haber, eğitim camiasının en yeni ve modern haber kanalıdır. Eğitim hakkında tüm gelişmeler egitimden.com'da. Takipte kalın!

Okumaya Devam Edin
Yorum yapmak için tıklayın

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ebeveyn

Özel Okul Seçerken 10 Kriter

Özel okul seçiminde ücret, veliler için çok önemli ama bu seçimi yaparken dikkat edilmesi gereken başka önemli kriterler de var. TÖZOK Başkanı Zafer Öztürk ve Eğitim Uzmanı Cihan Yeşilyurt, velilere özel okul seçiminde dikkat etmeleri gereken önemli noktaları anlattı

Yayınlandı:

, Tarih:

Yayınlayan:

Özel Okul Seçerken 10 Kriter

Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, “Velinin kendi imkân ve talebi doğrultusunda hangi özel okula kayıt yaptıracağı kişisel tercihidir. Ancak kayıt yaptırılacak okulda, bazı konularda bilgi edinerek karar verilmesi velilerimizin yararına olacaktır” diyerek Özel Okul seçiminde velilerin sorması gereken soruları şöyle sıralıyor:

1) Okul, kalıcılık ve tecrübe açısından yeterli eğitim birikimine sahip mi? Öğrenci okul öncesinden başlayıp lise öğretiminin sonuna kadar farklı program seçenekleri ile aynı kurumda öğrenimine devam edebilecek mi?

2) Toplam kalite anlayışı okulun eğitim-öğretim ve yan hizmetlerinde etkin olarak hissediliyor mu? Hizmetlerin yürütülmesinde yönetici, öğretmen, veli, öğrenci görüşleri de alınıyor mu?

3) Okulun öğrencileri, öğretmenleri, velileri ve çalışanları arasında iyi bir iletişim var mı? Öğrenciler ve mezunlar, kendilerini okul ailesinin parçası olarak görebiliyorlar mı?

4) Yönetici, öğretmen ve çalışanlar için düzenli hizmet içi eğitimler sağlanıyor mu?

5) Okul öncesi döneminden başlayarak lise öğretiminin sonuna kadar planlanmış ve uluslararası alanda kullanılan geçerli tekniklerin uygulandığı bir program ile öğrencilere yabancı dil öğretiliyor mu? İkinci yabancı dil eğitimi ciddiye alınıyor mu?

6) Derslikler en fazla 24-28 öğrenci alacak şekilde planlanmış mı? Her öğrenciye bir bilgisayarın düştüğü, araştırma ve bilgiye ulaşma kullanımlarına açık, güvenli ve yüksek hızlı internet bağlantısı olan bilgisayar ortamları mevcut mu? Okulun teknolojik altyapısı uzaktan öğretim süreçlerine uygun hale getirilmiş mi?

7) Sınıf içi öğrenme, konu tarama testleri ile kontrol edilip, yeterince öğrenilmeyen konular tekrarlanıyor mu? Gerektiğinde (etüt faaliyetleri dışında) hafta içi ve hafta sonunda ücretsiz kurslarla öğrencilerin eksikleri tamamlanıyor mu? Tam donanımlı laboratuvarlar mevcut mu? Laboratuvarlar aktif kullanılıyor mu?

8) Sosyal aktiviteler yeteri kadar çeşitli ve ücretsiz mi? Sosyal etkinlikler ve ekstra spor çalışmaları için uygun alanlar sağlanmış mı? Bu etkinlikler ücretsiz olarak sunuluyor mu?

9) Okula ulaşımın Trafik açısından güvenliği, kolaylığı, öğrenciye sağlayacağı zaman kazancı veya kaybı ne olacaktır?

10) Okulun, yeni kayıtta veya kayıt yenilemelerde veli ile yaptığı “Öğrenci Kayıt Sözleşmesi” şartları dışında veliden talebi veya zorlaması var mı?

Eğitim Uzmanı ve Fen Bilimleri Eğitim Kurumları Rehberlik Koordinatörü Cihan Yeşilyurt ise özel okul seçiminde dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıralıyor:

– Öğretmen kadrosu: Okulu okul yapan öğretmendir. Dolayısıyla okuldaki öğretmenlerin ne kadar deneyimli olduğu, kaç yıldır aynı yerde çalıştıkları okul seçiminde en önemli kriterlerden biri olmalıdır.

– Yabancı dil eğitimi: Yabancı dili öğretecek öğretmen kadrosu nasıl? Yurt dışından getirilen öğretmenler var mı? Öğretim metotları neler? Teknoloji nasıl kullanılıyor? gibi sorular mutlaka okul yönetimine sorulmalı.

– Sosyal ve sportif etkinlikler: Öğrenciler bir kulüp faaliyetinde bulunuyorlar mı? Bir müzik enstrümanı çalıyorlar mı? Spor takımları ne durumda? Ulusal ya da uluslar arası yarışmalarda alınan ödüller var mı? Bunlar da önemli kriterler.

– Fiziksel ortam: Sınıfların büyüklüğü, kaç öğrenci olduğu, laboratuvar imkânları, açık alanlar incelenmeli.

– Merkezi sınavlara hazırlık: Liselere Giriş Sınavı (LGS) ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) hazırlıkla ilgili okulda yapılan herhangi bir çalışma var mı? 

– Okulun ücreti: Ailelerin okula ödeyecekleri ücreti de çok iyi araştırmaları gerekiyor. Yemek, servis, kıyafet, kitap gibi yan ödemeleri de maliyetin içine koymalılar. Ayrıca her yıl yapılan zammın ne kadar olacağını mutlaka sormalılar.

Aile iletişimi: Okul ve ailenin işbirliği başarı açısından önemlidir. Okulun rehberlik ve psikolojik danışmanlık çalışmaları mutlaka araştırılmalı.

Kaynak: Hürriyet

Okumaya Devam Edin

Ebeveyn

MEB, Okul Kütüphanelerindeki Kitap Sayısını 100 Milyona Çıkarmayı Hedefliyor

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yıl sonuna kadar okul kütüphanelerindeki kitap sayısının 100 milyona çıkarılmasının hedeflendiğini duyurdu.

Yayınlandı:

, Tarih:

Yayınlayan:

MEB, Okul Kütüphanelerindeki Kitap Sayısını 100 Milyona Çıkarmayı Hedefliyor

Ankara

Bakanlıktan yapılan açıklamada, MEB‘in okullar arası imkan farklılıklarını azaltmak için 26 Ekim 2021’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın eşi Emine Erdoğan‘ın himayesinde başlattığı ve 31 Aralık 2021’de tamamlanan “Kütüphanesiz Okul Kalmayacak” projesi kapsamında 16 bin 361 okula yeni kütüphane yapıldığı belirtildi.

Yeni kütüphanelerin yapımıyla tüm okullardaki kitap sayısının artmaya başladığı ifade edilen açıklamada, projeden önce kütüphanelerde 28 milyon 677 bin 694 olan kitap sayısının, yeni kütüphanelerin yapılması ve mevcut kütüphanelerin kitap açısından zenginleştirilmesiyle 41 milyon 770 bin 132’ye yükseldiğine dikkat çekildi.

Bakanlığın bu yıl sonunda kütüphanelerdeki kitap sayısını 100 milyona çıkarmayı hedeflediği bildirilen açıklamada, proje öncesinde Türkiye’de okul kütüphanelerinde öğrenci başına 1,89 kitap düşerken bu sayının, iki ayda 2,76’ya yükseldiğine işaret edildi.

Öğrenci başına kitap sayısında Gümüşhane, Bayburt ve Ardahan önde

Açıklamada, 2021 sonu itibarıyla öğrenci başına düşen kitap sayısında 9,65 kitap ile Gümüşhane’nin birinci olduğu, ardından 9,53 kitap ile Bayburt ve 8,56 kitap ile Ardahan’ın geldiği belirtildi.

Açıklamaya göre öğrenci başına düşen kitap oranının en yüksek olduğu ilk 15 il şöyle:

“Gümüşhane 9,65, Bayburt 9,53, Ardahan 8,56, Tunceli 8,06, Artvin 6,44, Kastamonu 6,23, Nevşehir 6,09, Yozgat 5,68, Rize 5,49, Trabzon 5,46, Erzurum 5,37, Sinop 5,36, Burdur 5,34, Çankırı 5,28 ve Tokat 5,11”

“Öğrenci başına düşen kitap sayısı, 6,6’ya yükselmiş olacak”

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, eğitimde fırsat eşitliğini artırmak için ağırlık verdikleri alanlardan birinin de okullar arası imkan farklılıklarının azaltılması olduğunu belirtti.

Emine Erdoğan’ın himayesinde gerçekleştirilen “Kütüphanesiz Okul Kalmayacak” projesinin iki ay gibi kısa sürede tamamladığına, böylece kütüphanesiz okul kalmadığına dikkati çeken Özer, şunları kaydetti:

“Bu proje ile okullarımızdaki kitap sayıları da önemli ölçüde arttı. Yeni yaptığımız kütüphanelerle, kütüphanelerdeki kitap sayımız 41 milyon 770 bin 132’ye yükseldi. Bu proje ile okullarımızdaki kütüphanelerde öğrenci başına düşen kitap sayısı, iki ay gibi kısa sürede 1,89’dan 2,76’ya yükseldi. 2022 yılında kitap sayımızı 100 milyona çıkarmayı hedefliyoruz. Böylece öğrenci başına düşen kitap sayısı, 6,6’ya yükselmiş olacak. Süreci başarı ile yürüten tüm çalışma arkadaşlarımı, 81 ilimizde milli eğitim müdürlerinizi, ilçe müdürlerimizi, okul yöneticilerimizi ve öğretmenlerimizi kutluyorum.”

Kaynak: Anadolu Ajansı

Okumaya Devam Edin

Ebeveyn

Okul Öncesinde Okumayı Yanlış Öğrenme Çocukların Kariyer Seçimini Etkileyebilir

Bazı öğrencilerin okul öncesi dönemde öğrendikleri yanlışlar, okumada zorluk yaşamalarına neden olurken kariyer seçimini bile etkileyebiliyor.

Yayınlandı:

, Tarih:

Yayınlayan:

Okul Öncesinde Okumayı Yanlış Öğrenme Çocukların Kariyer Seçimini Etkileyebilir

İstanbul

Sınıf Öğretmenleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Turan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, her çocuğun gelişimsel psiko-motor becerisi veya zihinsel gelişiminin farklı olduğunu, ilkokula başlayan öğrencilerden bazılarının okul öncesi dönemde okuma yazmayı öğrendiğini söyledi.

Bu öğrencilerden bazılarında hafif, bazılarında ciddi problemlere rastladıklarını belirten Prof. Dr. Turan, “Bunun en önemli sebebi okul öncesi eğitimde bazı anaokullarının, kreş veya özel eğitim kurumlarının ya da velilerin çocuğa okuma yazmayla ilgili ön bilgileri öğretmeye dayalı yapılan yanlışlıklar oluyor.” dedi.

“Okul öncesi eğitimde kesinlikle ilk okuma yazma öğretilmez.”

demediklerinin altını çizen Turan, şöyle konuştu:”Burada bazı kriterlerimiz var. Çocuğun öncelikle psiko-motor, kas ve zihinsel gelişiminin buna uygun olması gerekiyor. Çocuk uygun bir şekilde hazırlanmış ise bu öğretim sürecine başlanabilir velev ki okul öncesi dönemde olsun. Burada sorun, bazı okul öncesi öğretmenler veya velilerimizin yöntemi tam bilmemesinden kaynaklanıyor. Yöntemi bilmemeleri nedeniyle eski öğrendikleri, araştırmadan kendi kurgularıyla öğretmeye çalışmaları problem oluyor. Sesleri öğretirken çocuk harfleri karıştırıyor, yanlış yazıyor, yanlış hecelemeler yapıyor. Bunlar da çok ciddi problem yaratıyor.”

Prof. Dr. Mehmet Turan, ilk okuma yazma ve ses temelli cümle öğretimi konusunda bilgi sahibi, ses esaslı cümle yöntemini tam olarak bilen okul öncesi öğretmenlerinin, çocuğun da psiko-motor becerileri ve zihinsel gelişimi buna uygunsa okuma yazma öğretmelerinde bir sakınca olmadığının altını çizdi.

Çocukların okul öncesi dönemde sesleri tanıma, hissetme ve ayırt etmesinin sağlanması gerektiğini belirten Turan, şöyle devam etti:”Örneğin E sesini öğrendi, L sesini öğrendi. E ve L sesi birlikte EL hecesine veya kelimesine ulaştı. Bu aşamalı bir şekilde, yavaş yavaş, sindirecek şekilde, pekiştirmeye dayalı şekilde, çok hızlı yapmadan öğretilirse süreç olumlu olur. Ünlü harfleri öğretmede sorun yok ama L harfine ‘LE’ diyor, B harfine ‘BE’ diyor. Çocuğa diyorsun ki BEBE yaz, iki tane E harfiyle BEEBEE yazıyor. Böyle sorunlar oluyor. Bu D harfinde de geçerli. Okul öncesi öğretmenlerimizden sınıf öğretmenleri olarak ne talep ediyoruz? Çocuğun dinleme, konuşma becerileri, çocuğun kelime servetini, zihinsel sözlüğünü artırmalarını talep ediyoruz. Çünkü çocukların yeni kelimeler öğrenmeleri açısından okul öncesi eğitim çok önemli.”

“Yapılacak hatalar kariyerlerine bile ket vurabilir”

Okul öncesi öğretmenlerinden öğrencilerine öncelikle 8 ünlü harfi (A, E, İ, I, U, Ü, O, Ö) öğretmelerini isteyen Turan, bu süreçte çocukların zihinsel ve bilişsel gelişimine odaklanılmasının önemine işaret etti.

Okul öncesi çağdaki çocukların “yarış atı” gibi görülmemesini isteyen Turan, bu sürecin her çocuğun anlayabileceği ve kavrayabileceği düzeyde yürütülmesini istedi. Aksi durumda bu sürecin “akademik benlik sürecine ket vuracağını” vurgulayan Prof. Dr. Turan, şunları söyledi:”Çocuğun temel eğitimi, akademik benlik tasarımı açısından çok önemli. Dersler birbiriyle de ilişkili. Örneğin Türkçe iyi bir okur yazar olmaması, okuma yazma öğretim sürecinin verimli bir şekilde yürütülmemesi çocuğun matematik, hayat bilgisi, sosyal bilgiler derslerini kavraması, öğrenmesi ve başarısına ket vurabiliyor. Çünkü ilk okuma yazma öğretimi dersi tüm derslerin temelini teşkil ediyor.

Çocuk bir problem çözme sorusu olduğunda okuyamıyor, yanlış yazabiliyor. Ondan dolayı biz diyoruz ki bu çok hassas bir süreç. Bu sürecin yavaş, sindirecek şekilde yürütülmesi gerekiyor. Bu süreçte aksaklıklar oluşursa çocukların gelecekteki akademik gelişimlerine, kariyerlerine, alışkanlıklarına, meslek seçimine bile ket vurabilir.”Prof. Dr. Mehmet Turan, okul öncesinde bazı özel kurumların okuma yazma öğretimini “reklam amacı” olarak kullandığına da dikkati çekti.”

Okul öncesinde okuma yazma öğretimi mevzuatta yok”Okul Öncesi Eğitim Kurumları ve Eğitimcileri Derneği (OKEVED) Başkanı Sefa Özdemir Yılmaz, okul öncesi eğitim kurumlarında okuma yazma öğretilmesine ilişkin bir mevzuat bulunmadığına dikkati çekti. Okul öncesinde çocuklara sadece ses çıkışlarını öğrettiklerini belirten Yılmaz, çocuklar ilkokula başladığında verilen bu eğitimin olumlu etkisinin görüldüğünü dile getirdi.Sefa Özdemir Yılmaz, okul öncesi dönemde okuma yazma öğretimi verilmeye başlamasının altında “veli talebi” geldiğinin altını çizdi.

Çocuklarının ilkokula başladıklarında okuma yazma öğrenmede sıkıntı yaşamamalarını isteyen velilerin okul öncesi kurumlarından bu anlamda talepte bulunduğunu belirten Yılmaz, “Yanlışlıklar veliden kaynaklı. Veliler anaokullarından çocuklarına okuma yazma öğretmelerini istiyorlar. Bazı okullarımız da mecbur hissediyor Halbuki böyle bir mecburiyet yok, bizim müfredatımızda bu sistem yok.” dedi.

Kaynak: Anadolu Ajansı

Okumaya Devam Edin

Popüler